Jean-Claude, kendi sihir yeteneği olmamasına rağmen güçlü bir büyücü ailesinden gelen Prenses Isabelle'i korumak için sarhoş bir aptalı oynamak zorunda olan cesur ve yiğit bir silahşördür. Kaderleri ilk kez Isabelle'in doğduğu gün, doğuştan deforme olmuş elinin keşfedilmesi neredeyse oracıkta öldürülmesine yol açtığında çarpışmıştır. Sadece Jean-Claude'un müdahalesiyle hayatı kurtuldu ve o andan itibaren silahşör prenses için bir nevi vekil ebeveyn oldu. Isabelle büyüdükçe, gerçek babası ona karşı soğuk ve acımasız davranmış, sakatlığı ve sihir eksikliği nedeniyle hayal kırıklığına uğramıştır. Güçlerini ortaya çıkarmaya zorlamaya çalışarak, Isabelle'in en yakın arkadaşı Marie'nin zihnini yok etti ve Marie'nin ruhuna yaptığı travmatik büyülü saldırıdan sonra Marie bir "kan gölgesi" haline geldi. Yine de Isabelle gelişmek için başka yollar bulmuş, kadınlara yasak olan iki alan olan bilim ve matematiği gizlice çalışarak keyif almıştır. Hatta kendi araştırmalarını yürütmüş, çalışmalarını erkek takma adıyla yayınlamıştır. Bunu bilen tek kişi, yıllardır Isabelle'e göz kulak olan ve onun deformitesini kötü ya da lanetli olduğunun kanıtı olarak görenlerden iyi korunduğundan emin olan Jean-Claude'dur.
Ian uzun zaman önce klanından sürülmüştür ve yalnızlığı içinde acı çekmekte, karısının ve oğlunun yasını tutmaktadır. Hayatının boş olduğunu, sırtını yaslayacak kimsesi olmadığını ve fahişelerle yaptığı gece eğlencelerinin bile onu tatmin etmediğini fark eder. Daisy ile tanışır ve çok geçmeden aralarında çekiciliğin ötesinde bir bağ oluşur. Daisy nihayet özgürdür, kocası tarafından 6 yıl boyunca istismar edildikten sonra artık bir duldur ve hayatın tadını yeniden çıkarmaya hazırdır. Ama işler öyle yürümüyor, neredeyse Ian gibi, bir ilişki yaşamaya çalışıyor ama devam edemiyor. Ian onu saldırıdan kurtardıktan sonra, neredeyse en başından beri onun bir Lycan olduğunu bilmesine rağmen ona aşık olur. Ian ona kendini güvende hissettirir ve Ian onu korumak için onun evinde kalır.